Yargılı infazlar
Yargılı infazlar..
Suçun soruşturma ve kovuşturmasına ilişkin yasa hükümleri nitelikli hakaretten bile asla tutuklamayı gerektirmediği halde sıkça verilen bu tür kararla
Eskiden hep yargısız infazlar konuşulur ve tartışılırdı. İleri demokrasiye geçtiğimizden beri hukuksuzluk destanları yazan, güvensizliğin tarihi zirvesindeki yargımız da çağ atladı. Şimdilerde en çok ‘’yargılı infazlar’’ konuşulup tartışılmaya başlandı. Son dönem operasyonlarındaki tutuklamaların neredeyse tümü bu örneklerle dolu, ama konumuz onlar değil. Hakaretten tutuklamaların dayanılmaz adaletsizliği. CMK’na göre hiçbir yasal sebep olmadan Cumhurbaşkanı T. Erdoğan’a hakaret iddiasıyla tutuklananlara bir de avukat eklenmiş. Bu bir hukuk garabetinden çok yargı eliyle adaletin katlidir. Büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarından sonra kurulan Sulh Ceza Hakimlikleri ve ihtisaslaşma adı altında oluşturulan yeni Ağır Ceza Mahkemeleri ‘iktidarın silahsız kuvvetleri’ ve yargılı infaz timleri olmamalıdır. Bu eski bir yargıç olarak bana da ağır bir tanımlama gibi gelse de, ne yazık ki ‘’özel’’ yargıçların kararlarıyla doğrulanmasına alet oldukları ve toplumda hızla yayılan bir algı gerçekliğidir.
Suçun soruşturma ve kovuşturmasına ilişkin yasa hükümleri nitelikli hakaretten bile asla tutuklamayı gerektirmediği halde sıkça verilen bu tür kararları hukuken tartışmak da artık anlamsızdır. Bu kararı veren Hakimin eğitim yetersizliği veya hukuk bilgisi eksikliğinden kaynaklansaydı, hakaret suçunda tutuklama olup olmayacağını ya da ifade özgürlüğüne AİHM’in bakışını tartışmamızın bir anlamı olurdu. Zira bu çok başka bir durum, daha doğrusu toplumun tümünü sindirmeye yönelik bir ‘’önleyici’’ yargılı infaz organizasyonudur. Sorunun asıl kaynağı da, aynen önceki DGM’ler, eski özel yetkililer gibi, Sulh Ceza Hâkimliklerinin devlet erkini elinde tutanların şahsi ideolojik aygıt ve siyasi bir aparat olarak kurgulanıp yapılandırılmasında yatıyor. Uygulaması henüz bir yıl olan Sulh Ceza Hâkimlikleri’nin verdiği neredeyse tüm kararların adalet duygusunu örselediği dikkate alındığında şu sonuç ortaya çıkıyor. Bu yapılar dönemin muktedirlerinin muhalifleri sindirme, toplumu kendi üstün ideolojilerine(!) göre biçimlendirme ve kendi zihinlerindeki “YeniTürkiye”yi inşa etmede araç olarak kullanılan bir yargı düzeneğidir.
Modern demokratik hukuk devletleri bu tür kişiye bağlı ideolojik amaçlı ve kapalı devre çalışan yargı kurumları ile uygulamalarının toplumlar için daima sıkıntı ve acı verici olduğunu test etmiş ve terk etmiştir. İnsanlığın bin yıllık birikimi neticesinde; otoriter tüm enstrümanları devlet gücüyle kullanma imkân ve kabiliyetine sahip olan iktidarlara karşı, bireyin dayanabileceği ve güvenebileceği tek erkin bağımsız yargı olduğu ya da olması gerektiği evrensel kabul gören ve tartışılmayan bir gerçekliktir. Bu yüzden de demokratik hukuk devletlerinde özel yetkilerle donatılmış mahkemelerin, hâkimlerin ve savcıların olamayacağı açıktır. Çünkü Özel yetkilerle donatılmış yargısal mekanizmalar, bireyin, toplumun ve genel olarak da halkın yargısı değildir. Esasen anayasal kurum ve kurullar arasında köklü, yerleşik ve genel kabul görmüş demokratik teamüllerin olmadığı sözde demokratik rejimlerde bu tür bir özel yargı iktidarın silahsız kuvvetleri olarak çalışmaktadır. Hakkaniyet ve adalet yerine iktidarı elinde tutanların kişisel arzu ve isteklerine dayanan, şahsi saltanat düzeninin devamına yarayan bir araç olmaktan öteye gidememektedir. Yolsuzluk soruşturmalarının kapatılması için alelacele hayata geçirilen bu yargı kurumlarının ilk amacın realizesinden fırtınanın atlatılmasından sonra elde edilen faydanın maksimizasyonu hedeflenmiştir.
Son bir yıllık uygulamalar göstermiştir ki; ülkemizde genelde tüm yargı, özelde de Sulh Ceza Hâkimlikleri ve şimdi ihtisaslaşma adı altında oluşturulan yeni Ağır Ceza Mahkemeleri ile iktidarın silahsız kuvvetleri oluşturulmuştur. Özellikle dar bir siyasal anlayışın sistemin zaaflarından yararlanarak iktidar gücü elde etmesi ve özel nitelikteki bu kurum ve kuralları kendi çıkarları için kullanması ile tarihte örnekleri çokça görüldüğü üzere yönetimi demokratik ve hukuk devleti bağlamından kopararak otoratizme totalitarizme ve faşizme kaydırmaktadır. Siyasal iktidarın beklediği tutuklama kararını vermeyen sulh ceza hâkiminin anında görev yerinin değiştirilmesi, tutuklama talebini reddeden sulh ceza hâkiminin kararına yürütme erkinin tepkisi üzerine hemen tutuklama kararının verilmesi (yaşı küçük çocuklar için yasal yasağa rağmen) gibi uygulamalar yargılı infazlardan başka bir şey değildir.
Günlük siyasete araç kılınmış bir yargı ve hukuk anlayışıyla, birileri tutuklanıp yıllarca hapsedilmekte; birileri de gerekirse adlarına yasa çıkarılarak korunmakta ve böylelikle aslında topluma “bizden değilsen güvende değilsin” mesajı verilmektedir. Dolayısıyla, olması gereken; hukuka güven duygusu azaltılarak korku toplumu yaratılmasının ve demokrasinin ‘sine qua non’u (olmazsa olmazı) çoksesliliğinin yok edilmesinin bi
Bir önceki yazımız olan BAŞKUMANDANLIK HADİSESİ ÜZERİNE başlıklı makalemizde aylin coşkun, BAŞKUMANDAN ve ÇANAKKALE SAVAŞI hakkında bilgiler verilmektedir.