AK Parti Sözcüsü Çelik, MYK toplantısına ilişkin açıklamalarda bulundu: (4)

AK Parti Genel Lider Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “AK Parti’nin laiklik konusundaki tavrı aşikardır. Bu, partimizin tüzüğünde net bir biçimde söz edilmiştir. Laiklik prensibinin Anayasa’da korunması gerektiğini düşünüyoruz. Hiçbir biçimde Anayasa’dan çıkarılması üzere AK Parti’nin bir teklifi olamaz.” dedi.

Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Lideri Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AK Parti Merkez Yürütme Şurası (MYK) toplantısı devam ederken parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi ve gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Deniz Zeyrek’in Sözcü gazetesinde yazdığı bir yazının gerçeği yansıtmadığını söz eden Çelik, kelamlarını şöyle sürdürdü:

“Yazı büsbütün ferdî atak üzerine heyeti. Ortak bir dostumuz varmış da ben ortak dostumuza kendisiyle ilgili bir şey söylemişim, o da buna karşılık bana şunu söylüyormuş diyerekten bir hakaret etme hakkı görüyor. Kimin kalıbı varmış, kimin kalıbı yokmuş gibisinden. Ben baktığım vakit ‘bir kalıp görmüyorum’ mu diyeyim? Kendileri demokratmış da biz güvenlikçiymişiz. Artık bunu neresinden tutarsan tut, bir röportajımız yayınlanmış da yarım sayfa yayınlanmış, tam sayfa yayınlanmamış diye sorun olmuş. Madem bu kadar kamuya açık bunu yapıyorlar, bunları tek tek anlatmaya gerek yok da bir sefer örnek olsun diye anlatayım, baştan aşağı palavra olduğuna dair. Benim Kültür ve Turizm Bakanlığım vaktinde o zamanki Hürriyet gazetesinde Devlet Opera ve Balesi ile ilgili palavra bir haber çıktı. Biz de açtık, uyardık, ‘Bu haber yalandır’ dedik. Bu yazıyı yazan şahıs Ankara temsilcisi, bu haberi İstanbul’un yaptığını söyledi. Biz de İstanbul’a açtık sorduk, onlar da Ankara’nın yaptığını söyledi. Hasebiyle biz bu türlü palavra sistemin karşısında gereken arayı koymuş olduk. Olmayan bir diyalogdan, olmayan bir kelamdan bahsedip öteki bir kanalla yaşanan şeyi bir gazetecilik konusu diyerekten büsbütün kişiselleştiren bir şey yapıyorlar.” dedi.

“Kendi genel merkezlerinde bu arkadaşların, bahsedilen şahsın tahammül ettiğimiz davranışlarına katiyetle tahammül edeceklerini düşünmüyorum. Bu FOX ile ilgili bir sıkıntı değildir, onlar bunu kurumsal bir sıkıntı haline getirdiler. Öteki muhabirlerle ilgili hiçbir sorun yoktu, birkaç ay önce buradaki kahırları kendileri bu hususta uyarılmıştı. Ayrıyeten onlar da söylüyorlar, ‘Biz şimdiye kadar buraya her vakit girdik ve istediğimiz soruyu sorduk’ diye. Biz hangi sorudan çekinecekmişiz? Hangi sordukları sorudan çekinmişiz? Yanıt veremeyeceğimiz soru yok. Şimdiye kadar istediklerini sormuşlar, biz de istediğimizi sorarız. Biz belli hudutlar içerisinde duruyorsak zannetmesinler ki bu zaaftır, zannetmesinler ki gösterdiğimiz nezaket bir zayıflıktan kaynaklanıyor. Hiçbir halde şahsileştirmemeye çalışıyoruz, temel çizginin dışına çıkmamaya çalışıyoruz lakin tutup tek bir olaydan bu tarafa hiç sormadan da öylesine sıralı palavralar söyleniyor ki yazık, olan bağımsız gazetecilerin, tarafsız gazetecilerin emeğine oluyor. Bu, tarafsız gazetecilik değil.”

Çelik, basın mensuplarına emeklerinden ötürü teşekkür etti, bu toplantıları titiz bir halde takip ettiklerini söyledi.

Türkiye‘nin geçmişinden beri basın özgürlüğü konusunda yapılan tartışmaların, Türkiye’nin demokrasisiyle bunun münasebetinin, güç vakitlerde kimlerin demokrat bir tutum sergilediğinin, demokrasinin üzerine kabus üzere çöküldüğü vakit kimlerin bu kabusun istekli propaganda elemanı olduğunun net bir formda görüldüğünü lisana getiren Çelik, bütün o demokrat duruşunu koruyan, sıkıntı vakitlerde güçlü bir gayret veren gazetecilerin bu ülkenin demokrasisinin en büyük katkı sağlayıcıları olduğunu söyledi.

Çelik, “Bizim hiçbir kurumla hiçbir şahısla kurumsal, ferdî bir sorunumuz yok. Bu temel prensiplere hem gazetecilik prensiplerine hem de konuk olan arkadaşlarımızın, her kurumun birtakım kuralları var, bunlara uyulmasıyla ilgili bir hassasiyettir. Uyarmışızdır, onlar öteki bir yolu tercih ettiler, bizim için bir sorun yoktur. Maalesef birtakım siyasetçi arkadaşlarımız da hiç önünü ardını bilmeden tek taraflı bir beyana atlayarak böylesine yanlış bir tavır almış oldular. Hiç kimsenin sorduğu sorudan çekineceğimiz bir şey yok.” diye konuştu.

“O gece Türkiye’nin laik, demokratik, toplumsal bir hukuk devleti olma prensibi de korunmuştur”

Eski AK Parti Milletvekili Resul Tosun’un laikle ilgili tabirleri ve CHP’li Engin Özkoç’un değerlendirmelerinin hatırlatılması üzerine Çelik, şunları söyledi:

“Sayın Resul Tosun’un sözlerine de Sayın Engin Özkoç’un sözlerine de katılmıyoruz. AK Parti’nin laiklik konusundaki tavrı aşikardır. Bu, partimizin tüzüğünde net bir formda söz edilmiştir. Laiklik prensibinin Anayasa’da korunması gerektiğini düşünüyoruz. Hiçbir formda Anayasa’dan çıkarılması üzere AK Parti’nin bir teklifi olamaz. Bu teklife AK Parti’nin olumlu bir formda bakması da mümkün değildir. Türkiye, laik, demokratik, toplumsal bir hukuk devletidir. Türkiye’nin rejimi büyük deneyimlerden geçerek olgunlaşmıştır. Bugün laik yalnızca devlet sistemini ilgilendiren bir problem değil, etrafımızdaki coğrafyaya baktığımızda tıpkı vakitte toplumsal barışı sağlayan bir düzenek olarak da son derece değerlidir. Burası Resul Bey’in açıklamalarına katılmadığımız taraf. Öbür taraftan Engin Bey’in söylediği, rastgele bir biçimde istismar edilmemiş tabiri de Türk siyasi tarihi tarafından yalanlanır. Türk siyasi tarihinde maalesef sorun şuydu, laiklik prensibi olmasın diyenler kadar laiklik prensibini bir dayatma, bir ideolojik baskı aracı olarak kullananlar, laiklik prensibini devletin-milletin bedelleriyle hengame etmenin örtüsü olarak, aracı olarak kullananlar kelam konusuydu.”

Çelik, AK Parti’nin iktidara geldiği birinci günden itibaren laiklik prensibini güçlü bir halde savunduğunu aktararak, şunları kaydetti:

“Laiklik prensibinin korunması ve güçlendirilmesi gerektiğini söylemiştir. Bilhassa Anglosakson dünyadaki üzere ideolojiden arındırılmış bir sistem olarak ele alınması gerektiğini, bir dayatma ya da bir ideolojik baskı aracına dönüşmemesi gerektiğini tabir etmiştir. Münasebetiyle Cumhuriyet tarihinde yaşanan pek çok olay ki en değerlilerinden bir tanesi 28 Şubat periyodudur, 28 Şubat’ta bütün o işleri yapanlar laikliği istismar edenler, laikçilik ismine bunları yapıyorlardı. Atatürk’ü de istismar ederek yapıyorlardı. Türkiye’nin demokrasi çabası bir bakıma laiklik kavramını yerli yerine oturtma gayretidir. AK Parti, laiklik kavramının çağdaş dünyada olduğu üzere korunması gerektiğini, çağdaş dünyada olduğu üzere bir toplumsal barış projesi olarak kıymetlendirilmesi gerektiğini düşünüyor.”

Fetullahçı Terör Örgütü’nün gaye aldığı prensiplerden bir adedinin de demokrasiyle ülke bütünlüğüyle birlikte birebir vakitte laiklik olduğunu belirten Çelik, “Sapık bir din adamı gelip Türkiye’nin başına geçmek istiyordu ve sapık bir ideolojiyi Türkiye’nin resmi ideolojisi yapmaya çalışıyordu. Üstelik bunu da dini referanslarla desteklemeye çalışıyordu. O gece demokrasi korunduğu üzere, ülkenin bütünlüğü korunduğu üzere Türkiye’nin laik, demokratik, toplumsal bir hukuk devleti olma prensibi de korunmuştur. Bu prensip hassasiyetle korunmaya devam edilecektir.” dedi.

Mısır ile yapılan görüşmeler

Çelik, Mısır ile yapılan görüşmelerin detaylarının sorulması üzerine, “Şu evrede ayrıntı vermeyeyim. Bu hakikat da olmaz. Zira ikinci toplantıyı yapıyoruz, birincisi Kahire’de yapıldı, ikincisi Ankara’da gerçekleşti. Bir tarafı da istikşafi görüşmeler bunun.” cevabını verdi.

Tarafların Libya, Irak, Suriye, Doğu Akdeniz üzere hususlardaki temel yaklaşımlarını masaya koyduğunu, bu yaklaşımlar ortasındaki iştiraklerin ve ayrılıkların altının çizildiğini, iştiraklerin nasıl güçlendirilebileceğinin, ayrılıkların nasıl giderilebileceğinin değerlendirildiğini anlatan Çelik, “Hem istihbarat kurumları ortasında hem dışişleri teşkilatları, dışişleri bakanlıkları ortasında bu görüşmeler verimli bir formda devam ediyor. Kendi seyri içerisinde bu devam edecek ve giderek daha çok olgunlaşacak. İkili bağlarımızın olgunlaşması kadar bahsettiğim üzere Libya, Doğu Akdeniz, Irak, Suriye üzere bahislerde ortak bir noktaya varmayı, görüşlerimizi daha çok yakınlaştırmayı istek ediyoruz.” dedi.

Edremit’te çarşaflı bir bayana zincir takılması

Edremit’in düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü münasebetiyle düzenlenen şovda, çarşaflı bir bayana zincir takılmasıyla ilgili Çelik, şunları aktardı:

“Cumhuriyet’in özel bir gününün kutlandığı bir gününün, aslında bayanı onurlandıran bir gün de olması lazım birebir vakitte. Cumhuriyeti kutlamayı, bayanların bir kısmını, hangi kesiti olursa olsun, kıyafet, inanç ya da ömür biçimlerinden ötürü aşağılama olarak pahalandıran birisi varsa Cumhuriyet’i de anlamamıştır demektir. Maalesef bu idraksizlik, çeşitli mahfillerde, çeşitli tabanlarda gözüküyor. O gün yapılan şey, Türkiye’de hele de o devirde, yani Kurtuluş periyodunda o kıyafetle bayanlar, anneler, cepheye mermi taşıyordu, kundağa kendi çocuklarını sarmıyorlardı, ona mermileri sarıyorlardı ıslanmasın diye. Bu kadar yırtıcı bir şey olabilir mi? Bu kadar utanç verici bir şey olabilir mi? Tam bir zekasızlık örneği, ne Cumhuriyet’ten nasibini almış ne tarihten nasibini almış ne bayan haklarından nasibini almış. Bir iş yaparken dikkat edeceksiniz. Bu yaptığınız iş bakın söylüyorum, kılık kıyafeti ne olursa olsun bizi ilgilendirmez. Hayat stili ne olursa olsun bizi ilgilendirmez. Bayanların bir adedine bile saygısızlık manası taşıyorsa hepimizin elimizin zıddıyla bunu itmemiz lazım. Üstelik bu hatadır da.”

Çelik, bu katmanlar kazındığında Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti’ni hengame ettirme üzere bir hastalığın da ortaya çıktığını, “Osmanlı İmparatorluğu’nda ne varsa kötü” demek için palavra yanlış tarihi referanslara başvurulduğunu lisana getirdi. Çelik, kelamlarını şöyle sürdürdü:

“Bin yıllık devlet hayatımız var. Bütün bu devletler bizim devletimiz. Tarihi içerisinde milletimizin yürüyüşünün her biri bir merhalesi. Osmanlı İmparatorluğu da tarihimizin gurur duyduğumuz periyotlarından bir tanesi. Türkiye Cumhuriyeti, milletimizin devlet hayatının son merhalesi ve göz bebeğidir. Münasebetiyle tarih içerisindeki büyük yürüyüşümüzün çeşitli merhalelerini ya da göz bebeğimiz olan Türkiye Cumhuriyeti’ni bu merhalelerden biriyle hengame ettirmeyi asla yanlışsız bulmuyoruz. Bu hastalıklı bir yaklaşım olur. Her sorunda bayan üzerinden bir hengame çıkması, çatışma çıkması daima olarak bayanların öbür ideolojik sorunların ortasındaki çatışmanın bir objesi olarak kullanılması da hastalıklı bir yaklaşım. Zati yapılan şey de cürümdür. Buradan bir kez daha kınıyoruz.”

Mültecilerin ülkelerine geri dönmesine ait çalışmalar

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Suriyeli mülteciler başta olmak üzere mültecilerin geri dönmesi için komşu ülkelerle birtakım çalışmaların yürütüldüğüne ait açıklamalarının sorulmasına ait Çelik, şunları kaydetti:

“Bu kıymetli bir problem ve hassasiyetle yürütülmesi gereken bir problem. Temelinde Suriye’de birinci savaş ortaya çıktığında Cumhurbaşkanımızın Lider Obama ile yaptığı görüşmelerin temeli Suriye’nin içinde inançlı bölge oluşturulması, bir uçuşa yasak bölge oluşturulması ve bu mültecilerin orada tutulmasıydı. İnançlı bölge ve uçuşa yasak bölge oluşturulmuş olsaydı, bugün bu mülteciler Türkiye’ye ve Avrupa’ya gitmeyeceklerdi lakin maalesef burada milletlerarası toplum, büyük devletler sorumluluklarını yerine getirmeyince mevtten kaçan bu insanların Türkiye’ye ve Avrupa ülkelerine gitmesi kelam konusu oldu. Gelinen noktada bunu dikkatli bir biçimde nasıl geriye döndürebiliriz diye stratejiler geliştirmek gerekiyor. Başta Ürdün, Irak ve öbür ülkelerle önemli bir formda konuşulması gerekiyor. Bunun düzeneği ne olur, etapları ne olur, şu basamakta bir şey söylemememiz en uygunudur. Zira verilmiş bir karar yok. Türkiye’nin tek taraflı olarak başka ülkelerin isteği olmadan, ‘Şu mekanizmayı kullanalım’ ya da ‘Şu metodu kullanalım’ demesi üzere bir şey yürütülen müzakerelere de ziyan verir lakin bu, insanları mevtin kucağına atalım demek değil. Bu insanların ömür teminatlarını, haysiyetli ve gururlu yaşamalarının garantisini sağlayacak bir model kurmalı.

Cumhuriyet Halk Partisi diyor ki ‘Biz geleceğiz, Esad ile konuşacağız ve bunları ülkelerine göndereceğiz. Esad ile anlaşacağız.’ Nasıl bir garanti ile anlaşacaksınız? Esasen oradaki rejimden kaçmış bu beşerler. Kendi tarihlerinde 1945’te Türkiye’ye sığınmış Azeri aydınları Boraltan Köprüsü’nde Stalin rejimine teslim ettiler. Daha teslim edilir edilmez o Azeri aydınlar öldürüldü. Demek ki bu bu türlü ezbere işlerle olmuyor, burada hassas olmak lazım. Bu kadar insanın hayatını tehlikeye atacak birtakım sözlerden de kaçınmak lazım. Bölge ülkeleriyle konuşuluyor, Birleşmiş Milletler ile de konuşuluyor fakat sistem neye evrilir, hangi kademeye gelir, şu kademede şimdi taslak basamağında bu konuşmalar diyebiliriz.”

(Sürecek)

Bir önceki yazımız olan Türkiye'nin en yüksek barajının su tutacağı tarih belli oldu başlıklı makalemizde Baraj, Barajı ve Gövde hakkında bilgiler verilmektedir.