Emekli Albay Hasan Atilla Uğur, savunma yapmaya başladı
Emekli Albay Hasan Atilla Uğur, savunma yapmaya başladı. Uğur savunmasında, sorgu sırasında savcı Zekeriya Öz’ün kendisine bir liste gösterdiğini söyledi. Öz’ün kendisine “Daha önce bu listeyi gördün mü?” diye sorduğunu söyleyen Uğur, listedeki el yazısını tanıdığını ve Öz’e “Bu el yazısı Abdullah Öcalan’ın” dediğini anlattı.
İŞTE DURUŞMADA YAŞANANLAR
Sanıkların ismine göre alfabetik sıraya göre savunmalar devam edecekken, sanık ve avukatlarının salonda yer almadığı görüldü. Saatler 16.12’yi gösterdiğinde salonda sadece Sinan Aygün’ün olduğu görülünce o savunma yapmak istedi. Ancak onun da avukatı yoktu. Bunun üzerine mahkeme başkanı avukat bulunmasının yasal zorunluluk olduğunu hatırlatıp Aygün’ün hafta içinde savunmasını yapmasını istedi. Ancak Aygün, “Gelmişken yapayım” diyince, Başkan “Buradaki avukatlardan biri vekilliğinizi kabul ederse yapın” dedi. Mehmet Cengiz’in kabul etmesi üzerine Sinan Aygün savunmasına başladı.
ATO başkanlığı yaptığını hatırlatan Sinan Aygün, adının muhalife çıktığını belirtip, Ankara’da vergi rekortmeni olduğunu, kapitalle ilgilenen bir insanın nasıl terörist olabileceğini sordu. Hakkında hiçbir somut suçlama bulunmadığını, gözaltına alındıktan hüküm açıklanana kadar da kendisine hiçbir şey sorulmadığını belirten Aygün şöyle devam etti: “Evimdeki kasama 21 gün sonra el koydular. Niye? Örgüte finansör lazımdı. Biri vardı rahmetli oldu. Cenazesini belediye kaldırdı. Kasamdan para çıkınca beni finansör yaptılar.
17 /2 5 Aralık’takilerin hepsi parasını bavullarla götürürken ben paramı da alamadım. Bu parayla ilgili olarak MASAK’ın lehime verdiği raporu da dosyaya koymadılar. Gerekçeli kararda da bu rapor yok ve hala örgütün finansörü olduğumu iddia ediyorlar. Kendi imkanlarımla o raporu elde ettim. ‘Sinan Aygün’ün 2,5 milyon eurosu olabilir’ diyor. Ben banka müdürü değilim Sinan Aygün’üm. Demek ki bu para olabilir. Ve gerekçeli kararda hala ‘terörün finansmanı olan bu paraya el konulsun’ deniliyor. Ben içerdeyken eşimi de Van-Adıyaman hattında uyuşturucu kaçakçılığı yapmaktan dinlemişler. Şikayetçi olduk. Bu dinlemeyi yapanlar tutuklandı. Bu insanların cezalandırılmasının bir sebebi de AKP hükümetini devirmeye teşebbüs. Ama ben ne yapmışım.
Ecevit hükümetini devirmekten hüküm giymişim. Zamanında Ecevit’e ‘bu işi bırak’ diye dava açtım bunu delil yapmışlar. İddianamede böyle bir şey yok, hükümde var. Yani 273 sanık AKP’yi devirmekten, bir tek ben Ecevit’i devirmekten suçlanıyorum.”
Zekeriya Öz’ün sordu sırasındaki tavırlarını da anlatan Sinan Aygün, “Adam resmen bizimle oynadı. Tespih çekmesini, içi geçip uyumalarını görmeliydiniz. Karşımda 2 döner yedi.” dedi.
Sinan Aygün savunmasını şu sözlerle bitirdi: “Üç kuvvet; yasama, yürütme, yargı diyoruz. Ama ben artık ‘önce yargı’ diyorum. Şimdiye kadar niye bunu demedik. Çünkü ülkemizde hakimler var, başımız derde girerse gideriz diye düşünüyor, yargıya değer vermiyor, önemsemiyorduk. Oysa en önemli şey yargıymış bunun acısını çok çektik. Bir kumpasa kurban edildiğimizi düşünmekten başka ne yapabilirim.”
Aygün’ün savunmasında sonra salonda başka sanık olmadığı için Başkan pazartesi günü devam edilmek üzere oturumu bitirdi.
Hasan Atilla Uğur, Deniz Yıldırım ve Hasan ataman Yıldırım’ın avukatı Murat Bülent Hattatoğlu savunmasında sonra Ceyhan Mumcu da Ferit İlsever’in savunmasını yaptı.
Mumcu, bu davaya girdiğinde Cemaat medyasının “Uğur Mumcu’nun abisi katillerinin avukatı çıktı” başlığını hatırlatarak, “Burada söylüyorum. Evet ben Uğur Mumcu’nun ağabeyiyim. Onu öldürenlerin hiçbiri bu davada sanık değildir.” dedi.
Yine Ferit İlsever’in savunmasını yapan avukat Mehmet Cengiz de müvekkilinin Ermeni soykırım iddialarına karşı kurulan Talat Paşa Komitesi’nde bulunmasından dolayı suçlandığını hatırlatarak, AİHM’de görülen davada Doğu Perinçek’in yanında Dışişleri Bakanlığı’nın durduğunu belirtip şunları söyledi: “Terör faaliyeti böylece T.C. Dışişleri Bakanlığı tarafından da mı yürütülmüş oluyor. Sadece Ferit İlsever değil Doğu Perinçek, Fatih Hilmioğlu gibi bir yığın isim, rahmetli Rauf Denktaş başkanlığında kurulan bu komitede görev yaptığı için suçlanıyor. Bu komite Türkiye Cumhuriyeti’ni uluslar arası platformlarda savunmuş, Dışişleri Bakanlığı’nın dahi yapamadığını yapmıştır.
Hasan Ataman Yıldırım, önce Ergenekon ardından İnternet Andıcı davasına adının karıştırıldığını anlattı. Yıldırım,”Ergenekon’dan tutukluyken beni savcı Cihan Kansız çağırdı, bir şeyler sordu. Cevap verdim. Sen bu dosyadan serbestsin dedi. İddianame geldi. İnternet Andıcı’nda da varım. Ergenekon’la tek bağlantı benim üzerimden yapıldı. Mahkemede çok dik durup, Fetullah’a saldırınca benden intikam almak için İnternet Andıcı’na koydular” dedi.
Bu davaların ABD tarafından yürütüldüğünü savunan Yıldırım şunları söyledi: “Kaşif Kozinoğlu’nu tutukladılar, çünkü onun üzerinden önce MİT Müsteşarı sonra Başbakana gideceklerdi. Aynı şekilde İlker Başbuğ üzerinden hükümete devlete uzanacaklar, ABD, Fetullah eliyle devleti ele geçirecekti. Bizim için darbe yapacaklardı diyenler asıl darbeyi yaptılar.”
Gazeteci Deniz Yıldırım, kendilerinin değil bu davayı kurgulayan ve yargılama yapanların örgüt olduğunun ortaya çıktığını belirterek üç haberden 4,5 yıl tutuklu kaldığını ve 16 yıl hapis cezasına çarptırıldığını söyledi. Böylece basın özgürlüğünün ayaklar alınmasından sonra Odatv davasının açıldığını, buradaki birçok gazetecinin yıllarca hapis yattığını anlatan Yıldırım,”Özgür basını savunmanın bedelini ödediğim için pişman değilim. Bu 5 yıl olmasa ülkede özgürlük ve adaletin önemi bu kadar kavranmazdı” dedi. Yıldırım, ortaya çıkan suç örgütü hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Yıldırım’dan sonra Hasan Ataman Yıldırım savunmasını yapmaya başladı.
Emekli Albay Hasan Atilla Uğur, savunma yapmaya başladı. Uğur savunmasında, sorgu sırasında savcı Zekeriya Öz’ün kendisine bir liste gösterdiğini söyledi. Öz’ün kendisine “Daha önce bu listeyi gördün mü?” diye sorduğunu söyleyen Uğur, listedeki el yazısını tanıdığını ve Öz’e “Bu el yazısı Abdullah Öcalan’ın” dediğini anlattı.
Uğur, bunun üzerine Öz’ün kendisine gülerek “Bak birinci sıraya kimi yazmış” dediğini ve kendi adını gösterdiğini söyledi. Uğur savunmasında “O liste ya bugün Emniyet’in kasasındadır ya da Zekeriya Öz gidip Alman istihbaratına vermiştir” dedi.
Hasan Atilla Uğur, Zekeriya Öz’ün kendisinden Hurşit Tolon ve Şener Eruygur aleyhinde tanıklık yapması karşılığında serbest kalacağını söylediğini belirtti. Uğur, Öz’e hak ettiği cevabı verdiğinin altını çizdi.
Fuat Selvi savunma yaptı. Selvi savunmasında “Benim bu davanın sanığı olmamın nedeni Genelkurmay’da İKK’da (İstihbarata Karşı Koyma) çalışıyor olmamadır. Bunları yapan F tipi örgüttür. Uzun yıllardır ben ve ailem bu örgütün tehdidi altındayız” dedi.
Sanıklardan Bekir Öztürk savunma yaptı. İşte Öztürk’ün savunmasının tam metni:
Sayın Başkan değerli üyeler savunmama başlamadan önce heyetinizi adil bir yargılama yapmanız temennisiyle saygıyla selamlıyorum.
Yaşadığımız ve hukuki olmadığı bilinen bu süreç ile ilgili yazdığım bir şiirde “Ne cezaevinde mahkum, ne mahkemede sanığız. Mehmet Ali Kumpanyasının oyuncularıyız” demiştim.
Burada bahsettiğim Mehmet Ali, “Önemli bir holdingin başında bulunan bir kişi hakkında bir ceza davası var ve mahkum olmuş. Yargıtay’da ‘Cemaatin imamı’ diye nitelendirilen kişi, ismi bende saklı, bu dosya ile ilgili ne karar verilmesi gerektiği hususunu dosyanın kısa bir özeti ile birlikte Pensilvanya’ya göndermiş.” Diyen ancak bu konuyla ilgili bir işlem yapmayan dönemin Atalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’dir.
İki gündür dinlediğim bir çok savunmada, sanık ve avukatların tamamının benzer ifadeler ile Silivri’de yürütülen sürecin hukuki bir süreç olmadığı, bu nedenle kendilerini ya da müvekkillerini sanık olarak görmediklerini ifade ettiler. Açıkça söylemek gerekirse 22 ay yaşadığım ilden bin kilometre uzakta esir tutulsam da, bu 22 ay boyunca ailemden bir kişi ile bile görüştürülmesem de kendimi asla mahkum olarak görmedim.
Aynı şekilde ne Silivri Çadır Tiyatrosunda kendimi sanık olarak gördüm ne de burada göreceğim.
Bunun düşüncemin nereye dayandığını anlatmak istiyorum.
Zekeriya Öz’e birkaç dilekçe yazdıktan sonra onun Cumhuriyet’in savcısı olmadığını anlamıştım. Bunu kendisine bir dilekçeyle bildirmek istedim. Yazdığım dilekçe de “sizin Cumhuriyet Savcısı olmadığınızı anladığım bu günden itibaren size içinde herhangi bir talep olan dilekçe vermeyeceğim. Sizinle yazışacağım ama bunu tarihe not düşmek adına yapacağım. Bu nedenle bu yazıda da sizden bir talepte bulunmuyorum” yazıp gönderdim.
Bu yazıma bir süre sonra bir cevap geldi. Cevabı okuduğumda Kaçak Savcı’nın bırakın dilekçenin tamamını, genellikle taleplere yer verilen son paragrafı bile okumadığını anladım.
Kaçak Savcı yazımı “Bekir Öztürk …… tarihli dilekçesinde tahliyesini talep etmekle reddine” diyerek ilgili hakime göndermiş, maalesef hakim de ya aynı örgütten olduğu için ya da okumaya gerek görmediği için “Bekir Öztürk …… tarihli dilekçesinde tahliyesini talep etmekle reddine” diyerek talepsiz dilekçemi karara bağlamıştır.
Soruşturma boyunca yapılan haksızlıkların, hukuksuzlukların üzerine bunu ekleyince takdir edersiniz ki bardak taştı. Artık kafamı bu sistemin ne kadarlık bir kısmı F Tipi Örgüt’ün eline geçmiştir sorusu işgal etmeye başlamıştı.17.25 hadiselerinden sonra gördük ki polis teşkilatında yönetici kadronun tamamına yakını, yargı da ise özellikle yüksek yargı başta olmak üzere üç kişiden biri ya doğrudan cemaatin adamı, ya da bir şekilde onların etki alanına girmiş kişilerdi.
Bu kişiler kullanılarak 2007 ve 2013 arasında yapılmak istenileni Gizli Tanık isimli kitabımda şu şekilde anlatıyorum.
*****
Sayın Başkan saygıdeğer heyet.
Hayatım boyunca trafik hariç suç işlemedim… Adli sicilimde “hakaret”ten 3 aylık bir ceza göreceksiniz. Bu ceza Erzincan’daki malum davanın iftiracılarından İlyas Meral hakkında İlhan Cihaner’in açtığı davada İlyas Meral’in şahit gösterdiği insanların onun kişiliği ile ilgili söylediklerini haberleştirmem ile ilgilidir.
Ceza, tarafgir ilk derece mahkemesi tarafından temyizden kaçırmak adına elli türlü hile ve gıyabımda yapılmış indirimler sayesinde kesinleştirilmiştir.
Sayın Başkan saygıdeğer heyet;
Gözaltına alındığım, 18 Temmuz 2007 gününe kadar, polis ya da jandarma karakoluna sadece bilgisayar tamir etmek, tanıdığım ve güvendiğim insanların geceyi nezarette geçirmemesi için rica da bulunmak adına gittim. Çocuklarıma oyuncak alırken bile şiddet çağrışımı yapacak bir oyuncak seçmedim. 49 yaşındayım bu güne kadar bir kavgada yumruk sallamadım. Askerlik dışında elime av tüfeği bile almadım.
Ne var ki 18 Temmuz 2007 günü, bu gün terör örgütü üyesi suçlamasıyla tüm dünya da aranan kanun kaçağı eski savcı Zekeriya Öz’ün talimatıyla, halen terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla tutuklu bulunan Ali Fuat Yılmazer ekibi tarafından gözaltına alındım.
Kaçak Savcı Zekeriya Öz tarafından sorgulandıktan sonra yine terör örgütü üyesi suçlamasıyla cezaevinde bulunan Sözde Hakim Metin Özçelik tarafından 21 Temmuz 2007 tarihinde “terör örgütü üyesi” suçlamasıyla tutuklandım.
7 yıl boyunca, bir tanesi meslekten el çektirilen, diğerleri sürgün edilen sözde hakimler tarafından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılandım ve 5 Ağustos 2013 günü 12 yıla mahkum edildim.
Sayın Başkan Değerli Heyet;
AKP Hükümetinin menfaat temelli ittifakları sona erdikten sonra “Paralel Yapı” olarak işaretlediği, bizim ise en az on yıldan bu yana “F Tipi Örgüt” dediğimiz cemaatin 7 yıldır bizim boynumuza astığı “terör örgütü üyeliği” yaftası kendilerine takıldığında “Biz nasıl silahlı terör örgütüyüz, silahlarımız nerede, örgüt nerede” gibi bizim yedi yıldır sorduğumuz soruları sorması karşısında bir şeyler yazmaya karar vermiştim. Zaman Gazetesi arşivinde “Terör Örgütü Üyesi Bekir Öztürk” şeklinde bir arama yaptım. Karşıma çıkan çok sayıda haberden birisi dikkatimi çekmişti. Haberin başlığı “Bekir Öztürk heyeti tehdit etti” şeklindeydi. Hemen tıkladım haberi. Nasıl tehdit etmişim doğrusu merak etmiştim.
Demişim ki heyete;
“Benim bu yaştan sonra hukuk fakültesini bitirip sizin yerinize geçme şansım yok. Ancak sizin benim yerime gelmeniz için bir yaş sınırı da yok, eğitim şartı da aranmıyor. (Sanık kürsüsünü göstererek) Siz buraya geleceksiniz.”
Sayın Başkan Değerli Heyet;
Bu gün itibarıyla ben ve buradaki insanları itibarsızlaştırmak, yargısız infaza uğratmak amacı güdülen bu soruşturma ve davada görev alan savcı ve hakimlerden bir kısmı yurtdışına kaçmış,bir kısmı tutuklanmış diğerleri de sürgün edilmiştir.
Bizler ise ağzından çıkanı kulağı duymayan, akıl ve ruh sağlığının yerinde olup olmadığı şüpheli bu sözde savcı ve hakimlerin normal bir insanın akıl süzgecinden asla geçemeyecek saçma sapan iddia ve iftiraları yüzünden burada bulunmaktayız.
Sayın Başkan Değerli üyeler;
Kaçak Savcı Zekeriya Öz’e 24.06.2008 tarih, 6009 sayılı dilekçemde bu günü görürcesine söyle yazmıştım;
“Sayın Öz, bir kamu görevlisi için meslekten atılmak çok onur kırıcı olmalı. Bence siz onurunuzla istifa edin. Hata yapmak insanlar içindir. Her ne kadar yüzlerce kişinin hayatıyla istediğiniz gibi oynasanız da sizde Allah değilsiniz, çıkar özür dilersiniz. ‘Kandırıldım, yanıltıldım, tuzağa düşürüldüm’ dersiniz.
Size hiç yakışmayacak olsa da, bizim insanlarımız böylesine mert davranışları sever, belki de hakkınızda dava açacak yüzlerce insan bu davranışınızdan etkilenir vazgeçer.
Bu arada sakın iş konusunda bir kaygınız olmasın. Ben sizin yapabileceğiniz işi buldum. Yaklaşık bir yıldır tanıdığım kadarıyla size en uygun iş Kurtlar Vadisi dizisine senaryo yazmak. Bu halinizle de diziye ilham kaynağı oluyorsunuz ama projenin direk içinde olmanız halinde TCK ve CMK gibi dar kalıplardan da kurtulup kendinizi aşabileceğinize inanıyorum.”
Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler;
Bundan 5 sene öncesine ilişkin anlattığım yaşanmışlıklardan sonra günümüze gelelim.
Bekir Öztürk olarak, benim burada bulunmamı, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanmamı gerektirecek “güçlü” demiyorum dikkat edin, zayıf bir delil bulabilirseniz; benim istenilen cezayı almam için ne gerekiyorsa onu yapın.
Bulamayacaksınız zira benim ile ilgili yapılan aramaların hiç birinde bilgisayar, Türk Bayrağı ve Atatürk Posteri dışında bir şey bulunamadı. Zekeriya Öz’ün iftirası sayesinde iddianameye 20 puntoluk başlık olarak yazılan “ŞOK SUİKAST PLANLARI” yalanının ise SESAR isimli araştırma kuruluşuna ait dört sayfalık bir analiz olduğu yargılama devam ederken ortaya çıktı.
Dönemim Mahkeme Başkanı Köksal Şengün’e savunmam esnasında “O yazıyı burada bulunan insanlara okumanızı talep ediyorum. Eğer bir kişi daha bu savcılar gibi bahse konu yazıyı suikast planı olarak algılarsa o zaman suikast planlamanın değil işlemenin cezasına razı olacağım” demiştim.
BELGEYİ GÖSTER VE OKU..
Sayın Başkan, saygıdeğer heyet;
Ben yargılandığımız dava da ifadem sırasında suçsuzluğumu ve beni tutuklayan hakimin suçluluğunu anlatmak için AKP İktidarı ile cemaatin yargı içindeki elemanları arasında kuryelerle çalışan bir emir komuta sistemi olduğunu, savcı Zekeriya Öz’ün cebinde nöbetçi hakim listesiyle dolaştığını, tutuklatmak istediği insanları kendisiyle örgütsel irtibatı olan hakimlere gönderdiğini anlattıktan sonra, “Metin Özçelik hükümet ile cemaatin arasında bulunan emir komuta zincirinin en zayıf halkasıdır. Bu adama beni Roma’yı yakmaktan, Kendy’i Öldürmekten gönderselerdi yine de tutuklayacaktı” demiştim.
Cemaatin kolluk kadrosunun sahte delilleri ile cemaatin savcılarının ayak oyunlarıyla, cemaatin hakimlerine gönderilen kişiler tutuklanırken, gerçek bir yargılama yapılıyormuş gibi, “sapla saman karıştırılıyor, kurunun yanında yaşta yanıyor” diyen bir koro vardı. Bu koronun bazı üyeleri aynı davadan tutuklanınca uyanabildiler. Ama halen uyuyanlar vardı. Ben onları uyandırmak adına “SİLİVRİ’DE ADALETE TECAVÜZ” isimli kitabımın arka kapağında şu ifadelere yer veriyordum.
*****
Sayın Başkan, saygı değer heyet;
Duruşma boyunca gerek benim, gerek diğer sanıkların gerekse avukatlarının kendileri ve müvekkilleri ile ilgili olarak anlattıkları ve anlatacakları gerçekler dikkate alınarak;
1- Davayı kirletmek amacıyla eklemlenen, başta Danıştay Saldırısı Davası ve diğer ilgisiz onlarca davanın dosyamızdan ayrılması,
2- Defalarca yokluğu belgelenen “Terör örgütü” suçlamasının düşürülmesi,
3- Davanın hem usulden, hem de esastan bozulması,
4- Hakkımızda yedi yıldır devam eden itibar infazı ve hukuksuzlukların bir an önce sona ermesi bakımından mümkün olan en kestirme ve en adil yolun izlene bilmesi için bu dava ile ilgili gerçek görüşlerinizi vereceğiniz karara ve gerekçeye eklenmesi,
5- Dava ile ilgili gerçeklerin kamuoyunca anlaşılabilmesi bakımından Silivri’de yapılan duruşma görüntülerinin müracaat eden sanıklara verilmesi konularında karar verilmesini talep ediyorum.
Ergün Poyraz’ın avukatı Levent Türkoğlu savunmasının sonunda,”Burada aslında mesele sanıkların aklanması değildir. Adalet bir pislik çukurunun içine batırıldı. Bu da maalesef hukukçu denilen kişilerce yapıldı. Sizden dileğimiz hukukun ve adaletin temizlenmesidir” dedi. Duruşmaya 15 dakika ara verildi.
Yargıtay’da devam eden Ergenekon temyiz duruşması yazar Ergün Poyraz’ın savunmasıyla başladı. Poyraz’ın gelmediği oturumda avukatı Levent Türkoğlu 7 yıl tutuklu kalan Poyraz’ın gözaltı ve tutukluluğunda baştan sona hukuksuzluk yaşandığını anlattı.
Avukat Türkoğlu, Ergün Poyraz’ın bu davaya dahil edilme sebebiyle ilgili olarak şu iddiada bulundu:
“Abdullah Gül’ün 9 Temmuz 2007’deki açıklamasından sonra Zekeriya Öz tarafından bizzat soruşturmaya dahil edilmiştir. Tek hedef yazmasının önüne geçilmesidir. Yazdığı kitap AKP kapatma davasında delil olarak sunulmuştur. Bunu da sunan biz değil Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığıdır. Husumet buradan gelmektedir ve bu yönlendirme ile davaya dahil edilmiştir. Tekrar yazmamasının sağlanması çok da işe yaramadı, içerde de yazdı.”
Bir önceki yazımız olan SOVYET CUMHURİYETLERİ VE DOĞU TÜRKİSTANDA ÇİNİN VERDİĞİ SAHTE ÖZERKLİK başlıklı makalemizde çin, doğu türkistan ve SOVYET CUMHURİYETLERİ hakkında bilgiler verilmektedir.