Maraş Katliamı ve Ülkücülere Atılan İftiralar
Maraş Katliamı ve Ülkücülere Atılan İftiralar
1970’li yıllar Türk yakın tarihinin en karanlık ve karmaşık yılları olarak bilinir. 1960 darbesi sonrasında tekrar kurulmaya çalışılan demokratik düzen birçok kez kesintiye uğramış ve özellikle asker kanadı tarafından demokrasiyi kesintiye uğratacak ciddi teşebbüsler olmuştur. Bunun yanında o dönemin popüler siyasi akımları sağcılık ve solculuk kavramı üzerinden birçok toplumsal olay meydana gelmiş ve Türk halkı farklı ideolojik düşünceler etrafında karşı karşıya getirilmeye çalışılmıştır. Buna sebep olarak ise her zaman dış müdahaleler ve ülke içinde bu müdahalelere arka çıktığı öne sürülen gruplar gösterilmiştir. Ülkücüler de bu grupların başında gelmektedir.
Maraş katliamı da yukarıda belirttiğimiz toplumsal çatışmanın en üst düzeyde yaşandığı ve yakın tarihimizde önemli izler bırakmış olayların başında gelmektedir. Birçok kişi Maraş olaylarının 1980 askeri darbesine zemin hazırladığını savunur. Gelin şimdi hep beraber bu olayların iç yüzüne ve atılan iftiralara bakalım.
Maraş Olayları
1978 yılında başlayan olaylar bir hafta kadar devam etmiştir. Özellikle Alevi kökenli kişilerin hedef alındığı olaylarda Alevilere ait onlarca ev, dükkân tahrip edilmiş ve yüzlerce kişi yaralanmış, onlarca kişi hayatını kaybetmiştir. O dönemin siyasi atmosferi göz önüne alındığında bu ve benzeri olayların sık yaşandığı ve bunun devamlı olarak siyaset malzemesi yapıldığı oldukça açıktır. Alevi ve Sünni çatışmasının körüklendiği bir zamanda ortaya çıkan Maraş olayları yirmi yıldan fazla süren bir mahkeme süreciyle sorgulanmış birçok kişiye idam dahil olmak üzere cezalar verilmiş olsa da olayın asıl müsebbibi olduğu varsayılan elliden fazla kişiye ulaşılamamıştır.
Diğer taraftan olayların Çiçek sinemasında milliyetçi içerikli bir filmin oynadığı sırada patlayan bir bombayla başlaması direkt ülkücüleri hedef haline koymuştur. Nitekim patlamadan hemen sonra adeta anında hazırlanmış ve kendilerine sağcı ve ülkücü diyen bir grup sol görüşlü halk partisinin binasına saldırmış ve sol görüşlü derneklerin binalarını hedef almıştır. Olayların çığırından çıkması neticesinde askeri güç kullanılması merkezi hükümet tarafından uygun görülmemiş ve ayrıca kolluk kuvvetleri de olayların daha fazla büyümemesi adına olaylara müdahil olmamıştır. Bu bağlamda Alevi ve Sünni görüşlüler tamamen baş başa bırakılmış ve adeta toplumsal çatışmaya zemin hazırlanmıştır.
Aslında bütün bunları büyük bir oyunun bir parçası olarak değerlendirmek gerekiyor. Özellikle o dönemlerde dünya çapında eylemlerine hemen her noktada devam eden istihbarat örgütleri, ülkelerin siyasi yapılarını kendi çıkarlarına uygun bir şekilde tasarlamak için her türlü çatışmayı, örgütlenmeyi ve karışıklığı destekliyorlardı. Özellikle ülkeler içerisinde satın aldıkları vatan hainleri vasıtasıyla tezgahlamak istedikleri olayları kolayca planlıyor ve uygulamaya koyabiliyorlardı.
Bu çerçevede Maraş olayları konusunda önü arkası ve sonrasında yaşananlar düşünüldüğünde özellikle KGB, CIA ve MOSSAD’ın etkisinin olduğunu tahmin etmek zor değildir. Nitekim o dönemde birbiriyle soğuk savaş adlandırılan ve her an sıcak savaşa dönüşme ihtimali olan bir çekişme içinde olan SSCB ve ABD dünya üzerinde de farklı ülkelere bu çatışmayı komünizm ve kapitalizm olarak taşımışlardır. Bu bağlamda komünistlerin Çiçek sinemasının bombalanmasında bir Alev-Sünni çatışması peydahlamak niyetinde oldukları ve buradan emellerine ulaşma gayretleri çoğu kimse tarafından aşikardır. O dönemin gazeteleri olayların başlangıcından itibaren sol yanlısı yayınlarla olayların bir şekilde her iki taraf için çatışmaya dönüşmesine zemin hazırlamaktaydılar. Bir gün sonra ise özellikle solcuların kullandığı Akın kıraathanesinin bombalanması ise önceki patlamanın rövanşının alındığı izlenimini uyandırmaktaydı. Dolayısıyla usta bir şekilde ülkücü milliyetçi vatandaşlar ile alevi, solcu vatandaşlar karşı karşıya getirilmiş ancak özellikle ülkücü kesimin bu olaylar üzerinde parmağının olduğu yalanı yine o dönem gazetelerinde boy boy işlenmiş ve mahkeme süreçleri çoğu kez ülkücülerin aleyhine sonuçlanmıştır. 12 Eylül sonrası süreçte yine Maraş olayları ile ilgili tekrar açılan davalarda yapılan yargılamalarda birçok sol örgüt yönetici yargılanmış ve çeşitli cezalara çarptırılmışlarıdır. Bunlardan Devrimci Halk Birliği örgütü lideri Ermeni Garbis idam cezası, sol görüşlü iki öğretmenin öldürülmesinden suçlu bulunan Dev-Savaş örgütü mensupları idam cezası, TDKP üyesi birçok militan hapis cezası, Apocu olarak bilinen yine bazı militanlar hapis cezası ve daha birçok sol görüşlü ve sol terör örgütleriyle bağlantılı olan militanlar yargılanarak çeşitli cezalara çarptırıldılar. Buradan da anlaşıldığı üzere adalet geç de olsa tecelli etmiş Maraş olaylarında Ülkücüler üzerine atılan her türlü suçlamanın sadece bir iftiradan kaynaklı olduğu ortaya çıkmıştır.
Hazırlayan : Cem Demirtay
Bir önceki yazımız olan Şükrü Alnıaçık Dodurga Seçimi Sonuç ve Analizler başlıklı makalemizde Dodurga Seçimi, manşet ve Şükrü Alnıaçık hakkında bilgiler verilmektedir.