Son dakika… Erdoğan, ‘Bu kadar açık söylüyorum’ deyip ilan etti: Katillerin kucağına atmayız

ZAFER ŞAHİN / MİLLİYET
CHP önderi Kılıçdaroğlu’nun “Suriyelileri geri göndereceğim” açıklamasına “ Kuvay-ı Ulusala geleneğinden geldiğini söylüyor ancak Kuvay-ı Ulusala ruhundan habersiz. Tavsiye ediyorum, Misak-ı Milli’yi öğrensin” karşılığını verdi. Erdoğan’ın açıklamaları şöyle:

20 yıl öncesinin Kuzey Kıbrıs’ı ile bugünün Kuzey Kıbrıs’ı mukayese edilemeyecek derecede değişmiştir, alt yapısıyla üst yapısıyla gelişmiştir. Hamdolsun bunları başardık. Bizden evvelki iktidarlar bunları maalesef başaramadılar; bu türlü bir kaygıları de zati yoktu. Fakat bizim sıkıntımız vardı. Biz ülkemizde kendimize neyi kaygı edindiysek, birebirini burada da kendimize sıkıntı edindik ve adımlarımızı da buna nazaran göre attık, atıyoruz. Tabi burada bize daima birtakım bariyerler oluşturuldu. Bu bariyerler sebebiyle de burada atılması gereken adımlar gecikti. Düşünün, susuzluğa talim eden bir Kuzey Kıbrıs vardı. Artık Türkiye’den buraya denizin altından su getiriyoruz. Ve biz bir meydan okuma da yapıyoruz; Güney’e diyoruz ki “İsterseniz size de buradan su verebiliriz. Bunun ismini da Barış Pınarı koyarız.” İsteyemediler. Şu anda hala tankerlerle Yunanistan’dan Güney’e su getiriyorlar. Tabi biz onların hepsini elhamdülillah aştık. Şunu inanarak söylüyorum; Türk tarafı Adada ve bölgede barış ve istikrar için uğraş gösteren tek taraftır. Güney’in bu türlü bir sıkıntısı yok. Garantör ülke olarak maalesef Yunanistan’ın bu türlü bir kaygısı yok.

Tekrar garantör ülke olarak İngiltere’nin de bu türlü bir kaygısı yok. Bunun dışındaki ülkelere baktığımızda, başta ABD olmak üzere onların da bu türlü bir kederi yok. İşte bugün bizim bu konuşmamızın haberini almış olacaklar ki onlar da çabucak Miçotakis’in önderliğinde ne kadar Türkiye düşmanı varsa onlarla bu türlü bir toplantıyı düzenlediler. Kim nerede ne yaparsa yapsın, biz bunların karşısında dimdik duracağız.

Müzakerelerin iki toplum ortasında değil, iki devlet ortasında yürütülmesinin de vakti gelmiştir. Bunun için de biz üçüncü bireyleri katiyetle ortamıza sokmamakta kararlıyız ve bu türlü bir şeyi kabul etmemiz de mümkün değil. Bunu da biz esasen ilgililere yeri geldiği vakit daima söyledik, söylüyoruz. Ancak tüm bunlara karşın Türk tarafı olarak biz bu yapan anlayışımızı değiştirmeden ulusal davamız Kıbrıs probleminde yeni bir sayfa açtık. Tahlil sağlamadığı tekraren kanıtlanmış parametrelere takılıp kalmak yerine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile birlikte adil, sürdürülebilir ve gerçekçi bir tahlil vizyonu ortaya koyuyoruz. Problemin özüne inerek, her şeyden evvel Kıbrıs Türk halkının hâkim eşitliğinin ve eşit statüsünün tescil edilmesi gerektiğini de savunuyoruz. Kıbrıs Türkünün müktesep hakları garanti altına alınmadan başlayacak yeni bir müzakere süreci başarısız olmaya mahkumdur. Bunun vakit kaybından öteki hiçbir manası yoktur. Bu gayrette omuz omuza, el ele yürümeye devam edeceğiz.

G.KIBRIS NATO’YA GİREMEZ

NATO’nun kendi mukavelesine baktığımız vakit, burada bizim olumlu bir karşılık vermediğimiz sürece bir kere Güney Kıbrıs’ın NATO’ya girmesi mümkün değildir. Bunu Yunanistan için yaptılar lakin şu anda bu türlü bir durum kelam konusu olamaz. Zira artık Yunanistan’ı NATO’ya üye yaptıkları zamanki üzere bir hükümet yok Türkiye’de. Artık biz varız. Biz olduğumuz için de hele hele Güney Kıbrıs’ı asla ve kat’a sokamazlar, alamazlar. Burada Türkiye’yi baypas etmeleri mümkün olmadığına nazaran, Güney Kıbrıs’ı almaları da mümkün değildir.

“MUHALEFET KIBRIS’A GELMEDİ”

Biz Kıbrıs davasına başından beri sahip çıkıyoruz. KKTC tarafından bu ziyarete Oğuzhan Asiltürk Beyefendi davet edildiği üzere Temel Beyefendi de davet edildi. Lakin Temel Beyefendi maalesef gelmedi. Tıpkı biçimde CHP ve Âlâ Parti genel liderleri da davet edildi. Lakin maalesef onlar da gelmedi. Öbür tarafta HDP tabi ki davet edilmedi. Zira onların ulusallık diye bir kaygısı yok. O denli sayısal duruma da bakılmadı. Sayın Mustafa Destici davet edildi. Bilhassa Erbakan Hocamızın sebebiyle oğlu Fatih Bey’i davet edildi. Hakeza Oğuzhan Beyefendi o periyodun içerisinde faal rol oynadığı için o davet edildi. Sayın Başkan Aksakal merhum Ecevit’in şu andaki adeta vekili pozisyonunda kabul edilerek o da davet edildi. Sağ olsunlar geldiler. Ben gaye hasıl oldu diye düşünüyorum. Sağ olsun aslında Cumhur İttifakı olarak da Sayın Devlet Beyefendi ile bu bahislerde her vakit görüşmemizi yaparız. O da bu cins hassasiyetlere paha veren bir insan olarak bizimle bir arada. Burada da tekrar birlikte olduk, programlarımızı birlikte icra ettik.

MARAŞ DAVETİ

Maraş bölgesi için en ülkü davetimiz, keşke Kuzey Kıbrıs’taki kardeşlerimiz bu yerler için müracaatlarını yapıp oraların sahibi olsalar, satın alsalar. Hatta bu mevzuda Türkiye’den de gelip burada mülk sahibi olma noktasına gelenler de olabilir. Bunların önü açılabilir. Buna mani bir hal kelam konusu değil. Hatta şu da söyleniyor; Güney bu işlere herhalde pek talipli de olmaz üzere. Buradaki yetkililerden bunları da duyuyoruz. Şu anda bizim en çok dikkat ettiğimiz bahis, hukuk içerisinde, rastgele bir zahmete mahal vermeden bu sorunu çözmek.

AFGANİSTAN DİPLOMASİSİ

Afganistan’da başlayan göç hareketine karşı şu anda bilhassa güvenlik noktasında alınması gereken önlemler neyse bunları alıyoruz. Burada koşulları zorluyoruz tabi. Şu anda Pakistan’la birtakım görüşmelerimiz de var. İşin bir de Taliban boyutu var. Onlarla ilgili olarak da birtakım görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Bu mültecilerle ilgili hususta Dışişleri Bakanlığımız bilhassa Afganistan üst idaresiyle bu mevzuları masaya yatırıyor. Onların da yapması gerekenleri yapmasını ve devreye girmesini istiyoruz. “Bu mevzuda sizler de seyirci olmayın, lütfen halkınıza sahip çıkın” diyoruz ve bu çalışmaları devam ettiriyoruz. Ağır bir kampanya içindeyiz. Tabi nereye kadar sonuç alırız o da farklı bir mevzu. Zira kasvetin boyutu nitekim büyük.

“KILIÇDAROĞLU ‘MİSAK-I MİLLİ’Yİ ÖĞRENSİN”

“Ben Atatürk’ün partisiyim” diyen bu adam, “Kuvay-ı Ulusala geleneğinden geliyorum” diyor lakin bir kez Kuvay-ı Ulusala ruhundan haberi yok. Onu bir öğrenmesi lazım. Zira ta oralara kadar asker göndermişiz. Tavsiye ediyorum; Misak-ı Milli’yi bir öğrensin. Misak-ı Ulusal nedir? Misak-ı Ulusal neyi kapsıyor? O kapsam içerisinde neler vardı? Bunu bir öğrenmesi lazım. Bundan haberi yok. Ve o “göndereceğim” diyor. Biz bu ülkede iktidarda olduğumuz sürece, bize sığınan Allah’ın kullarını katillerin kucağına atmayız. Bu kadar açık söylüyorum. Şu anda bunlar bize sığınmışlar; el –eman diliyorlar. Bu el-eman dileyenlere “Hadi geldiğiniz yere dönün diyemeyiz. Kaldıkları o çadırları biz gördük. Biz artık briket konutlar yapıyoruz. Maksadımız birinci etapta 100 bin briket konut. 50 bin civarında bitirdik. Ve bütün bunları bitirerek buraya o mültecilerin bir kısmını yerleştirelim istiyoruz. Bu insani, vicdani ve İslami bir yaklaşım şeklidir. Lakin bu adamın bu türlü bir kaygısı yok ki, bu türlü bir meşakkati yok ki. Bizim kaygımız var, bizim kasvetimiz var. Biz beşere insanca yardım etmenin uğraşı içerisinde olmayı sürdüreceğiz. Tabi bir de şu var; bu nasıl bir devlet adamı yahut da nasıl bir siyasetçi onu da anlamakta zorlanıyorum. Hani yanında güya elçilik falan yapmış olanlar var ya; onlara da bir sor. BM kurallarına nazaran, mülteciler istekli, inançlı ve onurlu bir formda konutlarına dönebilir. Bundan da haberi yok. Bu türlü bir şeyi de zati yapamazsın. Şayet istekli değilse, hele hele mülteci bir de sığınma talebinde bulunmuşsa, tahminen onu sen kabuletmek zorunda kalacaksın. O denli bir durum da var. Nasıl siyaset yapıyor, kimlerin eline kaldı siyaset; yandık!

“BATI PKK-YPG KONUSUNDA TUTARSIZ”

Macron benimle hem uygun geçinmek istiyor; “Artık birbirimize bu türlü yüklenmeyelim” diyor. Ancak öbür taraftan da ortadan birkaç gün geçiyor; işte PKK’nın, YPG’nin bu çeşit uzantılarıyla el ele adım atıyorlar. Kaldı ki şu anda zati bunlar koalisyon güçlerinde Amerika ile beraberler. Amerika ile bir arada koalisyon güçlerinde bir arada oldukları için de oradan sızma hareketiyle bilhassa Irak’tan Suriye tarafına geçiyorlar. Suriye tarafına geçmek suretiyle burada teröristlere önemli manada dayanaklar veriyorlar. En son Amerikalılarla yaptığımız bir görüşmede de onu kendilerine söyledik; “Böyle bu türlü söylüyorsunuz ve bütün bunlara karşın gerek Obama gerek Trump devrinde binlerce tır araç, gereç, silah, mühimmatı Suriye’ye taşıdınız. Irak’ta zati vardı. Bir orta ben evraklarla sunum da yaptım bunlara. Ancak bunların hiçbirisi ne evraka inanır ne bilgiye. Bunda da yeniden birebir durumla karşı karşıya kaldık. Kendilerine şunu söyledim; “Bakın bu türlü böyle diyorsunuz ancak daha yeni şu anda Irak’ta da Suriye’de de maalesef terör örgütüne önemli manada silah gönderiyorsunuz. Bizim haberimiz olur, zira terörle çabayı veren biziz. Sizin de haberiniz var, zira işin başında sizsiniz” dedim. Ses yok! Türkiye üzere bir ülkenin bunlardan haberi olmayacağını zannediyorlar. Fakat biz bunların bütün olanını bitenini her şeyini biliyoruz. Ve üzerlerine üzerlerine gidiyoruz, gitmeye de devam edeceğiz.

“15 TEMMUZ’DA RABBİMİZE GÜVENDİK

15 Temmuz gecesi F-16’lar bizim üzerimizden gidip geliyorlardı. Bunlar ise tankların ortasından Bakırköy Belediye Liderinin meskenine gitti. Orada da kahvesini yudumlarken, bir taraftan da ne vakit vurulacak diye herhalde bizi izliyordu. Kederi oydu. Lakin kudret, kuvvet sahibi olan Allah’tır. Orada on binler bizi bekliyordu. Biz on binlerle buluştuk, on binlerle kucaklaştık. On binlerle birlikte üzerimizden geçen F-16’lar da oldu, helikopterler de oldu. Bunları bir taraftan takip ettik. Bu işi yaşayanlardan bir tanesi de Ümit Paşaydı, o vakit Birinci Ordu Kumandanıydı. Evvel ona bir açıklama yaptırdık, akabinde da biz basın açıklamamızı yaptık. Biz oradaydık ve noktayı koyacağım vakte kadar biz Atatürk Havalimanından ayrılmadık. Noktayı koyduk ve sonraki gün oradan o biçimde ayrıldık. Bunların hayatından, bunların başından geçmiş bu türlü bir şey yok, olmamış zati. Bunların yalnızca palavra üzerine şurası bir hayatları var, bir nizamları var. Akşam bir diğer palavra, sabah bir öteki yalan… Hele bunları konuşan zatın aslında siyasette bir dünyası yok. Biz tabi hayatımızı siyasetin içinde bu çeşit olaylarla yaşayarak geçirdiğimiz için bu türlü bir farklılığımız var. Onun için de hayata bakışımız çok çok farklı. Biz o gece de her vakit olduğu üzere yalnızca Rabbimize güvendik. Biri de yargı kararına karşın yine kıymetlendirme yapacaklarını söylüyor. Bunlar bunları nasıl söyleyebiliyorlar anlamıyorum. Olabilir mi bu türlü bir şey? “Yargı kararı bile olsa” ne demek! Yargı kararı varsa bitmiştir o zati. O denli bir şey olabilir mi? Bunlar nerede geziyor, nerede dolaşıyor? Yargı kararı varsa zati bitmiştir o iş. Hele hele KHK…

“SEÇİM KANUNU İÇİN İTTİFAK MESAJI”

Bu mevzuyla ilgili Hayati Yazıcı Beyefendi başkanlığında bir grup bu çalışmayı yaptı. Birebir vakitte Cumhur İttifakı olarak MHP ile de bir görüşme yürüyor. O görüşmelerden sonra da işi belirli bir yere oturtacağız. Dar bölge, daraltılmış bölge vesaire, bunlar daima o görüşmelerin akabinde gelebilecek şeyler. Ancak sonuncu olarak şunu söyleyeyim; Cumhur İttifakının mutabakatı olmadan bizim tarafımızdan bir karar açıklanmaz. İttifakı sağlayıp ondan sonra açıklamamızı inşallah yapmış olacağız.

“YALAN HABERE TAHAMMÜLÜMÜZ YOK”

TBMM’den toplumsal medya ile alakalı bir yasa geçti. Lakin bu yasanın devamında bilhassa palavra terörü konusunda bir adım daha atılması gerekiyor. Bu bahiste da yaptığımız bir çalışma var. Memleketler arası alanda bilhassa bu palavra teröründe ne çeşit adımlar atılıyor; ne tıp düzenlemeler, ne çeşit müeyyideler getiriliyor; mukayeseli bir çalışma yaptık. Ekim ayından itibaren bununla ilgili de Meclis’te bir çalışma yürütülecek. Ama sorun bizim açımızdan çok daha can yakıcı. Zira bizdeki muhalefet partisi bu palavra terörünü siyasetinin tek materyali yapmış durumda. Hasebiyle bizdeki durum çok daha önemli ve demokrasimiz ismine çok daha büyük bir tehdit. Daha fazla katlanamayız. Zira bu da bir terör. Onun için üzerine gitmemiz lazım.